23 Şubat 2012 Perşembe



'Ben, gözlerinden başladım seni sevmeye, kalbin hep ikinci planda kaldı.'
Harfleri içinde hapseden kelimelerim yok ya da annesinin makyaj malzemelerini çalmış masum, ucuz, süslü cümlelerim.. Üzerime dikilmiş çuvaldızım ve iğnemi batıracak kimsem yok. Gözlerimi kaçıracağım başka bir çift göz yok. Son sözümü bekleyen hikayelerim, mutlu masallarım yok. Yoksulluğum yok. Senle başlayan ve senle biten eylemlerim yok. Anlıyor musun? İstediğim bir şey de yok!
- Sadece, beni biraz daha az unut...
'Ben, gözlerinle başladım hayata, yaşamak hep ikinci planda kaldı.'
Hayatım yok. Basamaklarını çıkarken yorulacağım ve dinleneceğim merdivenim yok. Ulaşılması kolay hayallerim ya da (içine) edecek hayalim yok. Gülmeyi hatırlayan dudaklarım, duymayı bilen kulaklarım, adından öte adım yok. Bir dilin ekmeğe ihtiyacım yok. Anlıyor musun? İstediğim hiçbir şey yok.
- Sadece, beni biraz daha az unut...
'Ben gözlerine kazıdım küfürlerimi, günah hep ikinci planda kaldı.'
Üstüste konulduğunda bütün bir ömrü resmeden tablolarım yok. Dilencinin duasına amin diyecek kudretim yok. Konuşacak, koşacak, yürüyecek, bağıracak, bakacak dermanım yok. İnsanları anlamak isteyen bir aklım ya da kalbim ya da ruhum ya da duygularım yok. İnancım yok, inanacağım hiç kimse yok. Anlamıyorsun!
- Sadece, beni biraz daha az unut...
'Ben başladım gelmişine, geçmişine. Şimdiki zaman hiç olmadı.'
Halim yok, isyanım, sitemim yok. Sevecek bir yanım, tamamlanacak bir yarım ya da görmezden gelinecek kadar saf, temiz günahlarım yok. Birinci planlarım, ikinci baharlarım yok. Nefesim yok. Anlıyor musun? Nefes alacak param yok. Unutacak aklım, hatıralarını yaşatacak kalbim yok. Sana 'unutma' diyecek cesaretim yok.
- Beni unut! Sadece, biraz daha az...
Merve Ceylan

'Ben, gözlerinden başladım seni sevmeye, kalbin hep ikinci planda kaldı.'

Harfleri içinde hapseden kelimelerim yok ya da annesinin makyaj malzemelerini çalmış masum, ucuz, süslü cümlelerim.. Üzerime dikilmiş çuvaldızım ve iğnemi batıracak kimsem yok. Gözlerimi kaçıracağım başka bir çift göz yok. Son sözümü bekleyen hikayelerim, mutlu masallarım yok. Yoksulluğum yok. Senle başlayan ve senle biten eylemlerim yok. Anlıyor musun? İstediğim bir şey de yok!
- Sadece, beni biraz daha az unut...

'Ben, gözlerinle başladım hayata, yaşamak hep ikinci planda kaldı.'

Hayatım yok. Basamaklarını çıkarken yorulacağım ve dinleneceğim merdivenim yok. Ulaşılması kolay hayallerim ya da (içine) edecek hayalim yok. Gülmeyi hatırlayan dudaklarım, duymayı bilen kulaklarım, adından öte adım yok. Bir dilin ekmeğe ihtiyacım yok. Anlıyor musun? İstediğim hiçbir şey yok.
- Sadece, beni biraz daha az unut...

'Ben gözlerine kazıdım küfürlerimi, günah hep ikinci planda kaldı.'

Üstüste konulduğunda bütün bir ömrü resmeden tablolarım yok. Dilencinin duasına amin diyecek kudretim yok. Konuşacak, koşacak, yürüyecek, bağıracak, bakacak dermanım yok. İnsanları anlamak isteyen bir aklım ya da kalbim ya da ruhum ya da duygularım yok. İnancım yok, inanacağım hiç kimse yok. Anlamıyorsun!
- Sadece, beni biraz daha az unut...

'Ben başladım gelmişine, geçmişine. Şimdiki zaman hiç olmadı.'

Halim yok, isyanım, sitemim yok. Sevecek bir yanım, tamamlanacak bir yarım ya da görmezden gelinecek kadar saf, temiz günahlarım yok. Birinci planlarım, ikinci baharlarım yok. Nefesim yok. Anlıyor musun? Nefes alacak param yok. Unutacak aklım, hatıralarını yaşatacak kalbim yok. Sana 'unutma' diyecek cesaretim yok.
- Beni unut! Sadece, biraz daha az...

1 Ocak 2012 Pazar




İnsan bu kadar mutlu ve bir o kadar da nasıl mutsuz olmayı başarabiliyor diye soruyorum kendime şu günlerde...

Hayatının en doğru insanını bulmuş olmanın gülümseyişle,
ve buna düşman olacak cümle olan;
belki de en yanlış insanına sahip olmanın hüznüyle dans ediyor satırlarım....

Nasıl bu kadar rengarenk olup yerinde duramayan benliğimin,
nasıl oluyor da bu denli hareketsiz sabitliğine esir oluveriyor....


Nasıl bu kadar tebessüm ederken,nasıl bu kadar can çekişir gibi ağlayabiliyor insan....
görünenle,görünmeyen nasıl bu denli zıtlaşabiliyor....

Nasıl bu kadar umut doluyken,nasıl bu kadar ümitlerini yitirmiş hissine kapılıveriyor....

Nasıl bu kadar dürüstken başkalarına,
nasıl bu kadar yalancı ve kimi an yabancı oluveriyor insan dediğin kendine....

Bu kadar güçlüyken,nasıl yıkık binaya dönüyor kalp denilen şey insandaki!
Bu kadar cesaretliyken,korkağın anası babası olmayı başarabiliyor bu insan denilen. . .

Nasıl bu kadar sımsıkı sarılırken,veda eder gibi tutunuyor insan birilerine,bir şeylere....
ve tüm bunları nasıl yapıyor,tam da veda ederken sevdiklerine yine onlara doğru ,dünyalar kadar açarken kollarını. . .

Koluma,kanadıma,canıma,hayatıma bu denli aşıkken,
dünyanın en mutlu kadını gibi hissettiren o adama bakarken ,
nasıl oluyor da kanadım kırılırsa kabusunu yaşıyorum bu denli umarsızca....

Belki yeniden severime eminken bir başkasında,
nasıl oluyor da bir katile dönüşebiliyorum düşlerimde onun bir başka kadını sevme ihtimalini düşündüğümde. . .

Katliam oluyor düşlerim,tüm bunları yaşattığımda....
İntihar ediyor benliğim,ruhum bu aşkın yok oluş ihtimallerinde. . .
Geçmişime,yarınıma,bugünüme yazık olur o adamın yokluğundayken...
İntihar olur,katliam olur,özlerim,öyle çok özlenirim ki..........

Öyle çok özler,ve öyle çok özlenirim ki...
Sevdiğime yazık olur,sevdiklerime katliam olur. . .
Gidemem,gitme...
Gidersen,giderim.....
Sensizlik katliamım olur,bensizlik katliamın olur....
Yok oluşumuz intihar olur! ! !


29 Aralık 2011 Perşembe

Az ya da çok bütün kadınların kafası karışıktır çünkü erkekler gibi yalın düşünmezler. Yalın ya da bazen yüzeysel diyelim; bizim lügatta. Bütün kadınlar bazen kararsızdır; hafızalarının bir yerinde daha önce yaşadıklarının kırıntısı vardır halı altına süpürülmüş ama yok edilememiş..

Bütün kadınlar tedirgindir bazen; okyanusları geçer derelerde boğulurlar. Beklenmedik anlarda müthiş soğukkanlı olur; gördükleri en ufak ilgide paniğe kapılabilirler.

Bütün kadınlar (günümüzde) evlenme telaşında olmasalar da;geldikleri yaşın farkında olmasalar da; okuldaymış gibi gezseler, hobiymiş gibi çalışsalar da; babalarına torun vermek isteyebilirler zaman zaman; sırf bu sebeple allak bullak olabilirler..
Her ne kadar genellemelere inanmasalar da; karşı cinsi genelleyebilir, kalp kırıklıklarının acısını alakasız birinden çıkarabilirler; hepsini kötü, düşüncesiz ya da güvenilmez zannedebilirler hayatlarının bir bölümünde.

Bütün kadınların kafası karışıktır biraz..

Yaptıkları zeki hamleler onlara yalnızlık olarak geri dönebilir; bu sebeple, oynamayı öğrenirler az da olsa; hep değil zaman zaman.
Bütün kadınlar umursar, sezer, şüphe duyar, saçma sebeplere inanmaz, gözünüzden anlar olan biteni aslında ama bi kez daha boş yere sorar, kalbi kırılır ya da ilgi, şefkat ister farklı dozlarda.

Bir verip bir alan, ne istediği asla tam olarak anlaşılamayan kısaca yoran karşı cinsleri; sürekli konuşan, yersiz ve zamansız kıskanan hemcinsleri yüzünden karışıktır kafaları.

Kime güveneceklerini bilemez; sonunda sadece kendilerine güvenmeye karar verirler; o zaman da sertleşir, toleranssızlaşırlar ister istemez. Dinginlik ararken daha da karışırlar; yalnızlığa alışırlar, daha kompleks bir hal alır ve zeki hamlelerine geri dönerler. Dolayısıyla yalnızlığa iyice batarlar..

Bütün kadınların kafası karışmasın da ne halt etsin; karşılarında onlardan süper kahraman olmalarını bekleyen adamlar varken, güzel olmaları, hamarat olmaları, gerektiği kadar ve doğru yerde zeki olmaları gerekirken, hep bakımlı, hep istekli, hareketli, eğlenceli, uyumlu olmaları gerekirken ne yapsınlar..

Kıskanç olmayacak, anlayışlı olacak, yeri geldiğinde her türlü sohbete adapte olabilecek, yeri geldiğinde dışında kalıp sadece hizmet edecekken, çocuk doğuracak, hamileyken diğer güzel kadınlarla başa çıkmak zorunda kalacakken ne yapsınlar; düşünmeyip de ne halt etsinler.

Karışmasın mı kafaları?

25 Aralık 2011 Pazar

Sevgili Dünya,

Bir okyanusun dibine yansıttığı ağırlıkla içime çöken gecenin içinden yazıyorum sana, kalbi buz tutmuş kutup yalnızlığımdan çıka gelmiş kelimeleri üzerine salıyorum. Sanırım böyle bir eyleme arada sırada iznin vardır. Öyle ya ? Ben şakaklarıma birktirdiğin sancılı kelimelerden, içime bir öküzün ağırlığıyla oturmuş sözlerinden şikayet etmiyorum. İyiyiz biz. Yalnızlıkla ben iyi anlaşıyoruz. Şimdilik bi sıkıntı yok. Arada sırada tavan arası düşlerimizi sandıktan çıkarıp çocukluktan kalma seslerimizi dinliyoruz, mesela ben en çok uçurtma uçururken ki sesimi, yalnızlık ise, bir tarlanın ortasında bulutlara bakarken ki hayretlerimi dinliyor. Bilmiyorum, ne zamana kadar dinlersin bizi. Ve biliyorum, bizden öncekiler gibi susturacaksın bizi. Ve kirayı almaya geldiğinde, acımasızca gırtlağımı sıkarak tahsil edeceksin. Ve biliyorum ki çok terleyeceğim taşınmak için. Hani aşık da olduk biz. Bunu sana yazamam. Birgün kulağına fısıldarım belki. Hani anlattığın bir hikaye vardı ? Kurtların en uzun süre göz göze gelip ayakta kalabilme ve dayanabilme hikayesi ? Evet. bu da senin uydurduğun bir yalandı. Yoksa nasıl oyalayacaktın ki bizi ? Ama özlediğim günleri kiradan düş. Coğrafyan ve iklim koşulların na müsaitti. İki özleyen arasına bu kadar dik uzanmamalıydı dağların, bunu da geçtim, meridyenlerin özellikle, ayrık gecelerinin arasına kondurduğun mesafelerin, ya düşlerin arasından geçirdiğin fay hattın ? neyse. neyse. Bununla da oyalanırız biz. Sana kalmadık ey dünya! şiirlerimiz var bizim. Sen'den sıyrılıp düşlendiğimiz.

Seni ayrı tutup, bir kenara yazıyorum tüm hayatı*

18 Aralık 2011 Pazar

Bir tesettürlü kıza aşık olunca... 
Zamanında bir kız sevmiştim. Hala seviyorum. Adı Gülçiçek. Çok güzel biriydi. Dinine düşkündü,dinde sürünüyordu adeta. Başörtülü bir kızdı. Karşı apatmanda oturuyordu ve balkonları,bizim camın en k...öşesinden biraz da olsa görünüyordu. Her akşam,gölge gelince balkonda kitap okurdu. Saatlerce. Bazen Ku'an okuduğuna da şahittim. Değişiyordu elindeki kitaplar. Sesi de çok güzeldi. Çok'u ve güzel'i sadece Gülçiçek için yan yana kullanabilirdim. 
Bir gün,cesaretimi toplayıp karşısına çıktım. Bakkaldan eve dönüyordu. Elinde poşetler. Centilmenlik yapıp alayım dedim ,yardımcı olayım,izin vermedi. 
"Sizinle konuşmak istiyorum" dedim. 
"Sadece on dakika,biraz,lütfen..."
Başı öne eğikti. Yüzüme bakmıyordu. Gözlerinin gözlerime dokunduğunu hiç görmedim. Hiç hissemedim nasıl bir titreme hali olduğunu. 
"Ne amaçla?" dedi. 
"Size aşığım" dedim,çıkıverdi ağzımdan. Belki biraz daha ağırdan almalıydım. Hoşlandım desem belki de olacaktı bu iş. Aşığım deyince korktu tabi. 
"Sizinle konuşmam caiz değil" dedi. "Lütfen,çekilin önümden..."
"Caiz mi? O ne demek?"
"Ve,ek olarak,bu soruyu sorduğunuz için bile aşkınıza karşılık vermem..."
"?"Gitti...Yine uzaklardan seyretmeye tahammül edecektim. 
Gitti. Sesini özleyeceketim...
Gitti. Ne de güzeldi gidişi...
Acaba ne kastetmişti? Caiz ne demek harbi? Başörtülü bir kıza tutulduysan,Kur'an'ı hatim etmelisin oğlum! Farklı bir dilden konuşuyoruz... 
Ertesi gün,sokaktan taşınacağını öğrendim. Ailesiyle birlikte Yalova'ya yerleşiyorlarmış. Emekli olmuş babası. Daha sakin bir şehirde,daha sakin bir hayat düşlüyormuş. Üzüntüden öldüm sandım. Bıçağı alıp tenime değdirince hala nefes aldığımı anlamam uzun sürmedi. Annem görünce intihar ediyorum sanıp ağladı ama ben ona sarılıp teselliye başladım hemen. Yanlış anlaşılmaya mahal yok. 
Gitti.Göremeyeceğim bir daha onu...
Gitti. Onunla evlenemeyeceğim...Gitti.Ya unutursam? 
Merakım içimi deşti. İnternetin başına geçtim ve caiz ne demek onu araştırdım. 
"Caiz, genel olarak ruhsat verilmiştir, günah değildir manasındadır. Fakat, caiz denilen şeyi yapmamak daha iyidir." 
Bizim onunla konuşmamız günah mı yani? 
Günler geçti, 
araştırmalarım sonunda kalbimi ALLAH sevgisi kapladı. Bir ayetin ortasına düştüm ve kendimi oradan kurtarmak istemedim. 
"Kalpler ALLAH' ı (c.c.) Anmakla Mutmain Olur // Ra`d Sûresi 28. "
Sureler ezberledim. Abdest almayı öğrendim.Namaz kıldım. Kur'an okudum. Gülümsedim. Sadaka dağıttım. 
Her şey çok hızlı ilerliyordu. Anladım ki, ALLAH'ın yolunda bekleme yoktu... Aylar sonra,bir camiden çıkarken, Gülçiçek'e rastladım. Ayaklarım titredi. Durdum. 
"ALLAH" dedim...
İçimden onlarca kez "ALLAH" dedim... Kaç saniyede bir ALLAH denilebiliyordu? Ona bakmamalıydım. Göz zinası, İslam'da haramdı. Ayaklarımla temas kurdum ve yürüyüp evimin yolunu tuttum... 
Akşam annem geldi ve beni görücü usulü bir kızla tanıştırmak istediğini söyledi. Onunla evlenirsem,çok iyi bir yuvam olurmuş. Ahlaklı,güzel ve şefkatli bir eş... 
Gülçiçek'i unutmanın sağlıklı bir yöntemiydi belki de. Tamam dedim,olsun. Kabul... 
Odadan içeri girdim, mavi bir elbise içinde,başörtülü bir kız arkası dönük duruyordu. 
"Selamun Aleykum..." dedim. 
"Aleykum Selam" dedi veyüzünü bana çevirdi..."Artık caiz" dedi..
(artık caiz dememize fırsat vermeyenlere ..)

17 Aralık 2011 Cumartesi


katilimi tanıyorum.
beni herkesin gözü önünde öldüren o insan
emanet edildiğim adamdır.
evet herkesin gözü önünde öldürdü o beni
teker teker hepinizi hiçe sayarak
ve bana acımadan
sessizce ve masumca
işledi cinayetini
ve siz o cinayeti kaza sandınız
oysaki kimse
özellikle o
cinayetime kaza süsü vermedi.

önce ses tellerimi kesti
çığlıklarım duyulmasın istedi
çünkü ben çığlık attıkça
onun canımı ne kadar çok acıttığını anlayabilirdiniz belki de
o istemedi suçluluğu bilinsin.

başımda yaklaşık 15gün bekledi sanıyorum
bilincim yarı açıktı
hatırlayamıyorum
ama olay yerini hemen terk etmedi
bunu çektiğim acının uzunluğundan biliyorum.
elimi her uzattığımda elimi tuttu 
ama yerden asla kaldırmadı beni
yalvardım evet
ama çığlık atamadım.
ve gözlerimi de kapatmama izin vermedi
yaklaşık 15 gün boyunca benim can çekişmemi izledi

sonra gitmeye karar verdi 
ve giderken,
açık yaralarıma kendi o mükemmel kokusunu buladı
ben kokuya duyarlı bi insan değildim
beni kokuya duyarlı hale o getirdi.
ve biliyorum ki kokusunu geride özellikle bıraktı
aynen gözlerimi kapatmama izin vermediği gibi

15 gün can çekiştim ben
bilincim yarı açıktı
ve şimdi aslında o 15günlük dilimin
ona en yakın olduğum dilim olduğunu anlıyorum
çünkü aradan 2yıl geçmesine rağmen 
tam olarak ölebilmiş değilim
ve beynim
ölümün inanılmaz acısını,
hafızama ufak bir çakıyla kazıyan ellerin dokunuşunu unutamıyor
yarım yamalak hafızamla ben hep o can çekiştiğim 15 günü yaşıyorum.
ölemiyorum
geri hayata da dönemiyorum
çünkü o cinayet işleme konusunda hepinizden başarılıydı
gitmeden önce gözlerime baktı 
(o gözlerime ilk ve son bakışıydı)
ve bana 10yılla ilgili bişeyler söyledi
yanlış zaman dedi mi hatırlamıyorum
ama yanlış zamanı ima ettiğine yemin edebilirim

beni gömmedi.
öldürdüğü yerde bırakıp kaçarcasına gitti.
bazı geceler ziyaretime geldiği doğrudur
bu da cinayetinin bir parçasıydı
bunu da sonradan anladım
benden sonra onun çok mutlu olduğunu duydum.
ama ellerine bulaşan kanı üstüne silmesi en büyük hatasıydı
öldürdüğün insanın kanı asla üstünden gitmez derler
onun da gitmemiş
2yıldır her gözü daldığında beni hatırlar, içi sızlarmış
bana böyle söylediler
ama ben buna 
hiç
inanmadım.


yanlış zamanda
yanlış yerde
yanlış kişiyi sevdim
bence o beni hiç sevmemişti
ilk günler buna inandım
ama şimdi anlıyorum
HERKES SEVDİĞİNİ ÖLDÜRÜRMÜŞ GÜNÜN BİRİNDE
demeki o beni öldürecek kadar sevdi
ama ruhumun huzura kavuşmasına da asla izin vermedi

cinayet işlemesinin sebebi benim onu çok sevmemdi belki de
belki de değildi
beni neden öldürdüğünü bana söylemedi
ama artık bunu da biliyorum
sevilmenin yükü altında ezildi
çünkü onu benim kadar kimse sevmedi
ve o
kokusunu ve adını üstümde bırakıp gitti
çünkü başka kimsesi yoktu kokusunu emanet edebileceği

ne zaman öldüğümü hatırlayamıyorum
ama hava güzeldi
büyük ihtimalle güneşli bir gündü
hatırladığım tek şey
beni öldüren o adamı sevdiğimdi..

15 Aralık 2011 Perşembe


Sen madem silip atabildin bir kalemde tüm yaşananları; ne diye konuşayım ardından? Binlerce ah etsem, küfür etsem, beddua etsem ne yazar? Bana susmak yakışır!Şairin dediği gibi kifayetsiz kalır bazen kelimeler; ne söylesen havada duruyor gibi, yok gibi, hatta benim dilimden hareket etmiş ama senin kulağına hiç ulaşmamış gibi…

Öyle komik, sıradan bir sebeple edilen kavgayı (sudan bir sebep bile demiyorum suyun ne kadar değerli bir sebep olacağını varsayarak) bahane edip kendine, çıkıp gidebildiysen gönül döşeğimizden apansız; seninle artık ne konuşulur? Bana susmak yakışır!

Her ilişkinin bir duruşu vardır ve her duruşu sahiplenen iki insan gerekir o sevdayı omuzda, daha ötesi yürekte taşıyabilmek için. Sen değiştirmek istiyorsun demek durduğun yeri; o zaman bana susmak yakışır!

Hiçbir sevdadan kendine bir ışık bulamamışsan, karşındakinde değil kendinde ara gerçeği. Elbet gidebilirsin herkes gibi ama bu bahaneler sence de çok komik değil mi?

Biraz yürekli olsaydın keşke, biraz daha cesur… Aslanlar gibi geçip karşıma, “ben gidiyorum dostum” diyerek elini uzatabilseydin. O zaman belki gerçekten dostum olurdun.

Merak etme, dilsiz olur, kör olur, sağır olur geçerim yanından ve bir daha arkama bile dönüp bakmam. Sen o kadar değersiz ve basit gördükten sonra aşkı; ben zaten seni adam diye koynuma almam…

Gün gelir de anlarsan yaptıklarını, düşünüp taşınırsan uzun uzun ve pişmanlık kaplarsa içini, aklını; biliyorum gelip çalarsın kapımı. Bil ki; gittiğinde nasıl bozmadıysam hanımlığımı, geldiğinde de bozmam ama kapatırım yüzüne kapıyı çünkü tıpkı gidişin gibi, geç olan gelişlerde de bana susmak yakışır!