25 Aralık 2011 Pazar

Sevgili Dünya,

Bir okyanusun dibine yansıttığı ağırlıkla içime çöken gecenin içinden yazıyorum sana, kalbi buz tutmuş kutup yalnızlığımdan çıka gelmiş kelimeleri üzerine salıyorum. Sanırım böyle bir eyleme arada sırada iznin vardır. Öyle ya ? Ben şakaklarıma birktirdiğin sancılı kelimelerden, içime bir öküzün ağırlığıyla oturmuş sözlerinden şikayet etmiyorum. İyiyiz biz. Yalnızlıkla ben iyi anlaşıyoruz. Şimdilik bi sıkıntı yok. Arada sırada tavan arası düşlerimizi sandıktan çıkarıp çocukluktan kalma seslerimizi dinliyoruz, mesela ben en çok uçurtma uçururken ki sesimi, yalnızlık ise, bir tarlanın ortasında bulutlara bakarken ki hayretlerimi dinliyor. Bilmiyorum, ne zamana kadar dinlersin bizi. Ve biliyorum, bizden öncekiler gibi susturacaksın bizi. Ve kirayı almaya geldiğinde, acımasızca gırtlağımı sıkarak tahsil edeceksin. Ve biliyorum ki çok terleyeceğim taşınmak için. Hani aşık da olduk biz. Bunu sana yazamam. Birgün kulağına fısıldarım belki. Hani anlattığın bir hikaye vardı ? Kurtların en uzun süre göz göze gelip ayakta kalabilme ve dayanabilme hikayesi ? Evet. bu da senin uydurduğun bir yalandı. Yoksa nasıl oyalayacaktın ki bizi ? Ama özlediğim günleri kiradan düş. Coğrafyan ve iklim koşulların na müsaitti. İki özleyen arasına bu kadar dik uzanmamalıydı dağların, bunu da geçtim, meridyenlerin özellikle, ayrık gecelerinin arasına kondurduğun mesafelerin, ya düşlerin arasından geçirdiğin fay hattın ? neyse. neyse. Bununla da oyalanırız biz. Sana kalmadık ey dünya! şiirlerimiz var bizim. Sen'den sıyrılıp düşlendiğimiz.

Seni ayrı tutup, bir kenara yazıyorum tüm hayatı*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder