21 Kasım 2011 Pazartesi



Nedense hayata aynı gözlerle bakamıyorum artık. Ruhumdaki bu tahribat sadece aşka değil, her yere, her şeye ve herkese bakışımı değiştirdi.Acı değil burası! Acıyı geçtim. Sadece eskisi gibi değilim.
Beni olduğum yerden çok fazla uzaklaştırdı neyse bu bana olan. Belki de beni hayata bağlayan, ne olursa olsun yine ayağa kalkmamı sağlayan her ne ise, ona olan inancımı sarstı. Nereye tutunuyorsam bir zamanlar artık oraya tutunamıyorum. Boşluktayım; ne düşüyorum, ne duruyorum. Belki de olduğum yer, olmam gereken yer!Boşluk işte.
Artık yaşadıklarım, yaşamadıklarımı yaşamama engel!
Kendi boşluğumdan yazıyorum. Kendi sınırsız alanımdan yani. Burada her şey yeni. Bu boşluğu daha önce doldurmamıştım. Şimdi dolduracağım. Belki de boş bırakırım. Bunun garantisini veremem şimdilik. Kendime veremediğim bir garantiyi başkalarına da veremem…
Yüklendiğim yüklerden arınıp boş kaldığımda, yani şimdi; hayat yeniden başlıyor. Benim hiç yeniden başlamayan bir hayatım olmadı. Hiç eski bir hayatım, eski herhangi bir şeyim, eski bir elbisem bile. Dolayısıyla hafızam da yok. Yeni bir şeyler aramaktayım hep. Yeni bir bilgi, yeni bir söz, yeni bir şarkı, yeni bir duygu…
Burada her şey yeni. Aklımı karıştırmış olan her öğretiyi reddettiğimde ve aslında kendimi de; ağaç benim ağacım, koltuk benim koltuğum, aşk benim aşkım, yıldız ben onu nasıl görürsem öyle. Gerekirse aklımı yeniden, ama bir tek ben karıştırabilirim.
Kendimi kaybetmeyi seçiyorum şimdi. Bulacağım sonra. Kendi gerçeğimi ararken, her yanılgı beni ona biraz daha yaklaştırıyor.
Gerçek nerede?
Gerçeğin içinde!
Bir yatağın içinde, sabaha yakın bir saatte, üzerimde bir başkasının yani benim dışımda birinin kokusu, “sen” diyeceğim de artık ben bile anlamayacağım kim olduğunu. O yüzden sen, bir başkası, herhangi biri fark etmez… Nasılsa unutacağım… Başkalarını ve seni. Korkmakla hiç korkmamak arasındayım, ölmekle yaşamak arasında! Bu aranın ortası yok. Keskinim ve netim. Sadece iki ucun arasındaysam da, arada değilim aslında!
Şimdi bana hiç olmamış bir şeyler olmalı. Belki her şey değişmeli hayatımda. Belki hayallerimden vazgeçmeliyim. Başka hayaller kurmalıyım ya da. Belki geleceği de reddetmeliyim! Bilmiyorum daha…
Bir salyangoz hikâyesi…
Zorsun bana…
Gelmen zor…
Kalman zor…
Gitmen zor…
Durmam zor ama!
Belki değişir diye bir şeyler, belki sakinleşir diye içim bekledimse de, sanırım değişmiyor. Kelimesiz kalmak…
Seni yeniden görmeyi bekledim kendimi anlamak için. Ama kelimesiz kalmanın ne demek olduğunu anladım! Bir yazarı kelimesiz bırakmak “yetenek” demek. İçime bilmediğim hangi tohumları atıyorsun ve ektiğin tohumlar her ne ise, içimde büyüyünce beni ne ile başa çıkmaya bırakıyorsun? Çıkabilirim!
Beni hep bildiği yerden yakalayıp kendine alan, bütün ihtimalleri yakan bu şey, bu duygu, fırlatıp atar mı bir gün bir yerlere daha? Sanırım artık ihtimalleri de umursamıyorum. Ve sanırım her ihtimal kabulüm.
Değişen bir şey yoksa her şey aynı mı demektir? Bazı duygular sabit midir ve artık onlara inanmak mı gerekir ve direnmemek?… Bıraktığın yerde duruyor hislerim. Bıraktığım yerdesin. Gidemeyişimiz sabit!
Yine, ben aynı yerde duruyorum. Yine, sen aynı yerde. Yine, son yok. Sonu da yok hâlâ. Olmasın zaten. Bir son beklentim de yok.
Sonsuzluğum ol benim. Sonlar yakışmıyor zaten bana. Sonsuzluk ne demektir bilir misin? Bilmiyorsan, bildiğin herhangi bir sonu yaz gitsin. Zorlama beynini. Yeniden başlayalım!
“Benim ol!”
“Tamam.”
“Benim ol ama!”
“Tamam.”
“Benim ama!”
“Tamam.”
“Sadece benim.”
“Tamam.”
“Bir tek.”
“Tamam.”
“Tamam mı?”
“Tamam.”
“Söz mü?”
“Söz.”
“Yemin mi?”
“Yemin.”
Ben sana âşık olalı kaç yıl oldu, kaç gün, kaç saat? Saymıyorum artık. “Benim ol,” diyorsun, oluyorum ve hâlâ… Senin olduğum halde her an senin olmamı istemeni ya da senin değilmişim gibi hissetmeni, bana olan aşkına mı, benim aklıma mı borçluyuz acaba? Neyse, düşün sen!
“Âşığım sana.”
“Bunu mu buldun? Düşünmüyorsun diyorum sana. Hiçbir şeyin üzerinde düşünmüyorsun. İşin kötüsü, hissetmiyorsun da.”
Fırtınalarım var gözbebeklerimde! Sen o rüzgârlara karışıp uçup gitme diye gözlerimin önünden, kaçırırdım ya gözlerimi bazen; korkardım direnemezsin diye. Şimdi, artık çok geç! Şimdi, hiç gözümü kırpmadan bakmak istiyorum gözlerinin içine, bana olan ne varsa, sana da olsun diye! Ben olamam ya gözlerimdeki bu ani değişikliğin tek sebebi. Her dediğine ve her yaptığına dikkatle bakıyorum ya artık; demediklerine ve yapmadıklarına da!
“Sen rüzgârsın! Bunu biliyoruz. Esmeden duramazsın. Ama her estiğinde benim birkaç dalım daha kırılıyor ve bundandır çok istememe rağmen, uzak durmaya çalışmam.”
“Duramazsın! Alışkanlığımız sabit.”
Ne “kal” diyeceğim artık ne de “git.” Ne bileyim, işte böyle bu defa. Sen yaz, sen çiz, sen boz, sen git, sen dön bu defa. Ben biraz yoruldum. Bekliyor olacağım sen beni nasıl beklediysen her defasında. Geliyor olacağım çağırdığında; nasıl sen, hep geldiysen her çağırdığımda! Ama hepsi bu işte. Ve bir gün biri alırsa beni senden, dönmeyeceğim bir daha.
Bir şey bitmiyorsa, bittiği yerden devam edebiliyorsa bitse de, bitmiyorsa yani, bitmiyor demektir sadece. Her şeye çok karmaşık bir anlam yüklemeye gerek yok. Neden-nasıl-sonuç ilişkisi falan… Bitmiyorsa bitmiyordur işte.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder